15.20.10 ÇEÇEN SÜRGÜNÜ-23 Şubat 1944 |
1944 Çeçen Sürgünü’nün Altmış Altıncı Yıldönümü![]() Dünya Çeçen halkının 1944 yılında maruz kaldığı Rus Soykırımı hakkında çok fazla bilgiye sahip değil. Bu canavarlığın detayları 1970 yılında Robert Conquest tarafından kaleme alınan “Ulus Katilleri” isimli kitabın içeriğini oluşturuyor. Çeçenlerle birlikte sürgüne gönderilen diğer Kuzey Kafkasya halkları ise İnguşlar, Karaçaylar ve Balkarlar oldu. Stalin ve Komünist liderliği, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların Rusya’yı işgali sırasında Çeçenlerin ayaklanmasından korkuyordu. Bu nedenle Şubat 1943’te Yüksek Sovyet toplanarak Çeçen problemine derhal son vermeye karar verdi. Bunun için tüm halk Orta Asya ve Sibirya’ya sürgün edilecek, Çeçen-İnguş Otonom Cumhuriyeti lağvedilecek ve ülkenin toprakları Rus ve diğer Sovyetler Birliği nüfusu ile doldurulacaktı. Sürgünün hazırlıkları tam bir yıl sürdü. Özel eğitimli 100.000 ordu ve emniyet gücü askeri manevralar yapmak bahanesiyle Çeçenya’daki her bir köye ve kasabaya sevk edildi. 23 Şubat 1944 arifesinde Çeçen-İnguş Otonom Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları tüm kasaba ve köylerin meydanlarında Kızıl Ordu Günü’nü kutluyordu. Toplanan herkes festival havasındaydı. Güvenlik güçleri tüm meydanların etrafını sardı ve askeri Komutanlar da her bir meydanda vatandaşlara tüm Çeçen ve İnguş halkının Orta Asya ve Sibirya’ya sürgüne gönderilmesine ilişkin Yüksek Sovyet Kararnamesi’ni okudular ve insanlara sürgün için hazırlanmış özel merkezlerde toplanmalarını emrettiler. İnsanlar şok olmuştu ve böyle bir şeyin olamayacağına kendilerini inandırmak istiyorlardı ve herkesin aklındaki tek soru: Neden? Ancak askerlerin ağzından çıkan 15-20 dakika içerisinde hazırlanmalarına ilişkin sert yanıtın dışında zihinlerini meşgul eden soruya cevap alamadılar. Emre çabukça itaat edemeyen zayıf yaşlılar, kadınlar ve çocuklar zorla dışarı çıkarıldılar. Gösterilen herhangi bir öfke işaretinin cezası ölüm oldu. Kaçmaya yönelik her girişim silahlardan çıkan mermilerle ölüm oldu! Bazı Çeçenler anlamadığı halde tüm emirler Rusça verildi. Katliamın ilk günlerinden sonra, pek çok dağ, ova, kasaba ve köyler cansız bedenlerle kaplanmıştı. Cansız bedenlere her yerde rastlanıyordu: Evlerde, avluların içerisinde, yollar boyunca, köylerin çevrelerinde ve ormanlarda. Ruslar Çeçenleri her yerde öldürdü: Mayınlarla havaya uçurdular, yaktılar, suda boğdular, zehirlediler. Gıda ürünlerinin çoğuna gazyağı döküldü ve yakıldı. Dağılan zehirli yiyeceklerin kurbanları ise çoğunlukla açlıktan kıvranan çocuklar oldu.
23 Şubat akşamından itibaren tıka basa dolu trenler doğuya Kazakistan, Kırgızistan ve Batı Sibirya’ya yöneldi. Karın kapladığı “Ölüm Yolu” yirmi günü aşkın süre boyunca binlerce Çeçen’in cesediyle işaretlendi. Sürgün edilenler varış noktasına ulaştığında, günlük yaşantıları bir başka gün hayatta kalabilmek için klasik yaşam mücadelesiyle geçti. Her bir kişinin yaşayacağı köy belirlenmişti ve önceden yerel polis departmanından izin almadan iki komşu köyü bağlayan köprüyü dahi geçemezlerdi. Yaşam koşulları aşırı derece zordu ve herkes bir şekilde ailesini beslemek zorundaydı, pek çok insan açlıktan ve hastalıktan dolayı yaşamını yitirdi. Yerel nüfusa Dikkati çeken ise, bunlar yaşanırken; binlerce Çeçen ve İnguş genç, Sovyet ordusunda askere alınmıştı ve Sovyetler Birliği’ni Nazi ordusunun işgalinden korumak için savaşıyor ve ölüyordu. Bu insanlar bile katliamdan kendilerini kurtaramadılar. Tüm birimlere gönderilen emirde, sürülmüş halklardan herkesin, subay ya da asker olmasına dikkat edilmeden tek bir yerde toplanması istenmişti. Bu subay ve askerler daha sonra Sibirya’daki Gulag kamplarına gönderildiler. Ama bazı istisnalar da vardı çünkü pek çok komutan Çeçen savaşçılarının kararlılığına ve cesaretlerine değer verdi ve uzun mesafeler kat ederek yetkilileri ikna etmeye çabaladı. Savaşçı Çeçenlerin çoğu bu şekilde kurtuldu ve Berlin’e kadar tüm yol boyunca çarpıştı. Ünlü Çeçen Movlit Visaitos tarafından komutan edilen bir birim Elba nehri kıyısındaki Amerikalılarla karşılaşmak için Mayıs 1945’te kaçan ilk gruplardan birisiydi. Sürgün edilenler arasındaki kayıplar kahrediciydi. Sürgünde 200 binin üzerinde Çeçen ve 30 binin üzerinde İnguş’un öldüğü tahmin ediliyor. Neredeyse her iki Çeçen ve İnguş’tan birisi hayatını kaybetti. Çeçen ve İnguşlar için ne kadar büyük bir ulusal felaket! Çeçen nüfusunun taşınabilir kısmı sürgüne gönderilirken yolculuk esnasında yaşananlar bunlardı ama, peki arkalarında bıraktıkları taşınamaz kısma neler oldu? En azından bu konuda daha insancıl davrandıklarını iddia edebilirsiniz. Ama sizi hayal kırıklığına uğratacağım ve aslında öyle olmadığını anlatacağım. Öncelikle Rus Komünist terminolojisine göre taşınmazın ne anlama geldiğini tanımlamama izin verin. Taşınmazlar: hasta, yaşlı, zayıf ve çocuk olup belirlenmiş sürgün merkezlerine taşınamayanlardı. Khaibakh adlı köyde yaşanılanlar taşınmazlara ne olduğuyla ilgili bir örnek. Aşağıdakiler NKVD(Narodnıy Komissariyat Vnutrennnih Del – İçişleri Halk Komiserliği)’de 1944’den 1957’ye kadar görev yapan görgü tanığı Dziyaudin Malsagov’un ifadelerine dayanmaktadır:
Hatta hastanelerdeki hastalar dahi bu kargaşadan kendilerini kurtaramadı. Urus-Martan merkez hastanesindeki yetmiş iki hasta canlı canlı hastaneden metrelerce uzaklıktaki bir uçurumdan aşağıya atıldı ve sonra üzerleri çöplerle kapatıldı. Galayn Chozh gölü alanında altı yüz kadar çocuk, kadın ve yaşlı katledilerek bedenleri göle atıldı. Sürgünden kaçmayı başaran Çeçenler hayvanlar gibi avlandılar ve katledildiler. Çeçen halkının imhası sadece fiziksel anlamda değildi. Yüzyıllardır atalarının topraklarında yaşayan Çeçenlerin tüm anıları da yok edildi. Özel kütüphaneler ve arşivlerden eski el yazmaları, dini-felsefi bilimsel çalışmalar, Çeçenler ve İnguşların kökenlerine dair el yazmaları, edebi eserler Çeçenya’nın dört bir yanından Grozny’e getirildi. Çeçen halkının tarihsel anılarını yok etmeye yönelik bu Bu Çeçen halkının 1944-1957 yılları arasında maruz kaldığı vahşetten bir örnektir. Burada ortaya koymak istediğim soru şu: Çeçen halkı böylesi insanlık dışı bir muameleyi hak edecek ne yaptı? Komünist liderliği Çeçen halkını Sovyet Birliği’ne karşı Alman ordusuyla işbirliği yapmakla itham etti, ancak gerçekte ise Çeçen halkının Almanlarla işbirliği yapma fırsatı dahi olmadı çünkü Alman ordusu Çeçenya’ya hiç ulaşamadı. Sürgünün gerçek sebebi ise 1918’den 1939’a kadar Çeçen halkının Sovyet rejimine karşı defalarca ayaklanması, bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini talep etmeleri ve komünist önderliğinin bundan endişe duymasıydı. Ayrıca sürgünün mimarının zihninde Çeçenya’nın topraklarını komşu bölgelere paylaştırmak vardı. Çarist dönemlerden bu yana Rus sömürgesine karşı Çeçen mücadelesi her zaman kendi topraklarında özgür ve bağımsız olma, Allah’ın doğumla bahşettiği kendi kaderini tayin ve hürriyet hakkı içindi. Yukarıda sunulanlardan, Moskova’daki Rus komünist rejimin Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre Çeçen halkına karşı Soykırım suçunu işlediği açıktır.Sözleşmenin I. Ve II. Maddeleri aşağıdaki gibidir: Madde 1: Sözleşmeci Devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder. a) Gruba mensup olanların öldürülmesi; İkinci maddedeki kriterlerden ilk üçünün 1944 sürgününde Çeçen-İnguş halkına %100’ünün uygulandığını görmek insani hayrete düşürüyor. Bu nedenle yapılanların SOYKIRIM olduğu açık ve nettir. İşe bakın ki insanlığa karşı bir suç olan aynı sözleşmenin birinci maddesinin SSCB hükümeti yönetimine karşı uygulanması düşünülmedi bile.
1953 yılında Joseph Stalin’in ölümünden sonra Komünist partinin başına Nikita Kruşçev geçti. Kruşçev, Şubat 1956’da partisinin yirmi ikinci kongresinde yaptığı gizli bir konuşmada insanların sürgünlerinin hepsinin bir suç olduğunu ve tersine çevrilmesi gerektiğini ima etti. 9 Ocak 1957’de SSCB Yüksek Sovyeti İcra Komitesi bir kararname ile Çeçen-İnguş Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni yeniden kurdu. Haklarının iade edildiğini öğrenen binlerce Çeçen anavatanları Çeçenya’ya geri dönmeye başladı ve evlerinin yabancılar tarafından işgal edildiğini görünce beyinlerinden vurulmuşa döndüler. Bir kısmı kendi evlerini yabancılardan satın almak zorunda kalsa da Çeçenlerin çoğu ne yapıp edip evlerini geri almaya başardı. 1958 yılında Grozny’deki Rus vatandaşları büyük bir gösteri yapıp hükümetten Çeçenleri sürgünde tutmalarını talep ettiler. Çarlık dönemindeki soykırım Çeçen halkının nüfusunun %35-50’sinin imhasıyla sonuçlandı. 1944 sürgününün Komünist Bu sadece Çeçenya’da bugüne kadar devam eden soykırıma ait kısa bir özetti… Hürriyet ve özgürlüğe ait inançlarımız uğruna ayağa kalktığımız için son 200 yıldır soykırım ve zulme maruz kaldık. Demokratik batı dünyası daha ne kadar görmezden gelecek ve Çeçenya’da neler olup bittiğinin farkında değilmiş gibi davranacak? Batı ve dünyanın geri kalanı ne zaman ayağa kalkıp çok güçlü sömürgeci bir ulusun işgaline karşı mücadele eden küçük bir halkın insan haklarını savunacak? Birleşmiş Milletler’in tüm üyeleri halkların kendi kaderini tayin hakkını ve soykırımın önlenmesini garanti eden Birleşmiş Milletler sözleşmelerine uymayı taahhüt etmedi mi? Hepimiz hükümetlerden imzaladıkları bu sözleşmelerin yükümlülüklerine uygun davranarak gereklerini yerine getirmelerini ve 2004 yılında Avrupa Parlamentosu tarafından Çeçen-İnguş halkının 1944 sürgününü Soykırım kabul eden kararını takip etmelerini istemeliyiz. Tüm dünya Çeçen halkının halen soykırıma maruz kaldığını biliyor, ancak kendi bencil çıkarları için bunu görmezden geliyorlar ve bu yüzden de insanlığa karşı işlenen bu suçun ortağı oluyorlar, tarih tarafından da böyle yargılanacaklar. Çeçen halkı, “Köle olarak yaşamaktansa, özgürlük için ölmeyi tercih ederiz” deme cesaretini gösterdiği için bu ağır bedeli ödemek zorunda mı?
1944 Çeçen Soykırımının 66.yıldönümü tüm dünyadaki Çeçenler için üzücü bir gün olduğu kadar, insanlık için de üzücü ve karanlık bir gün olmalıdır; çünkü, 66 yıl önce bugün türdeşlerine ahlaksız hayvani bir rejim tarafından iğrenç bir mezalimde bulunuldu. Bu nedenle, korkmuş çocukların ve savunmasız annelerin gözyaşları ve katledilen babaların anıları onuruna, demokratik hükümetlerimizden ahlaki değerlerimiz ve beşeri merhametimiz için ve ezilen halklar için tavır alarak herhangi bir ihtirazi kayıt koymadan Çeçenya halkının yeni milenyumun şafağında maruz kaldığı açık soykırımı kınamalarını talep etmeliyiz. Hükümetlerimiz Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin I.maddesinin Çeçenya için uygulanması ve Çeçen halkının imha edilmekten kurtarılmasında kararlı olmalıdır. Bu üzücü günün anma merasiminde, ezici üstünlüğüne rağmen yeni Rus saldırısına karşı koyan, Çeçen halkının onurunu ve değerlerini yaşamlarıyla savunan, 1944 sürgünü kurbanlarının torunları olan Çeçenya’daki cesur erkek ve kadınları saygıyla selamlıyorum. Ayrıca nerede olurlarsa olsunlar acıyı hisseden ve anavatandaki kardeşlerini desteklemek (tüm manalarda), ortak hedefimiz olan anavatanda bağımsızlık ve özgürlüğü gerçekleştirmek, düsturumuz: “AĞLAMAYACAĞIZ, UNUTMAYACAĞIZ, AFFETMEYECEĞİZ”i canlı tutmak için hep birlikte ayağa kalkan diasporadaki tüm Çeçenleri ve özellikle yaşamlarından endişe ettikleri için anavatanlarını terk eden Avrupa’daki yeni mültecileri selamlıyorum. Umalım ki, Allah’ın lütfuyla bu yıl Çeçen halkının uzun süredir devam eden acılarının sonlandığına ve bağımsız ÇEÇEN CUMHURİYETİ İÇKERYA’nın yeniden doğuşunu kutlayarak son 200 yıldır süregelen ızdıraplarını ve fedakarlıklarını taçlandırdıklarına şahit olalım. Profesör Mohammad Shashani |
|
Toplam yorumlar: 0 | |